Üniversiteler YÖK taslağını tartıştı
YÖK yasa taslağı hazırlık çalışmaları ile birlikte vakıf ve devlet üniversiteleri, öğrenciler ve akademisyenler açısından 2013’ün nasıl geçtiğini Türkiyede Yüksek Öğrenimi 2013’de değerlendirdiğimizde belkide en doğru iki kelime türbulanslı veya “roller-c
Yılın hemen başında YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya'nın
diğer YÖK Başkanları ile kıyaslandığında çok zor bir işe adım atma
cesaretini göstererek 30 yılı aşın süredir demode olmuş 2457 sayılı
YÖK yasasasının değişmesi gerektiğini vurgulayarak tüm paydaşları
içeren meşakatli bir çalışmaya imza attı.
Uzun uğraşlar sonunda ortaya bir yasa taslağı çıktı. Çıkan yasanın
içeriği çok tartışıldı, zira çıkan sonuç aslında kimseyi tatmin
etmedi. Bu şekli ile TBMM'ne gitti ve ne yazık ki raflara
kaldırılarak orada durdu. Bunun üzerine Meclis'te ayrı bir grup
aynı yasanın değişmesi gerekiyor diye çalışma yaptı. Fakat unutulan
bir durum ise YÖK yasasının iki maddeden ötürü Anayasa değişikliği
içerdiği veya Türkiyenin içinde bulunduğu siyasi konjektör ve ortam
bunada müsade etmeyeceği idi.
Netice itibari ile son derece hızlı ve katılımlı çalışmalar
sınıfta kaldı!
Her yıl olduğu gibi bu yılda boş kontenjanların artması ise yine
karnede sistemin zayıf notu aldığı konuydu.
YÖK Başkanı, haklı olarak halen devam eden Anayasa değişikliği
gerekmeden iyileştirmeler nasıl yapılırın çalışmalarını devam
ediyor. Hükümet, devlet ve paydaşların tek mutabık olduğu konu ise
DEIK ve EIKK'in başarı ile yürüttüğü "Study in
Turkey" projesi oldu. Dünyada 1.5 milyon öğrencinin kendi
ülkesi dışında okuduğu düşünülürse ve bu sayının 20 yıl içinde 5
milyona ulaşılacağı düşünülürse ve Türkiye'de sadece 23 bin yabancı
öğrenci olduğu düşünüldü ve inanılmaz adımlar atılarak ciddi
hedefler konuldu. Bugün 45 bin'e ulaşan sayı 2023 yılında 150-200
bin öğrenciye ulaşılacağı öngörülüyor.
Gezi olaylarının politik veya dış çıkarlar argümanlarını bir kenara
koyarsak aslında öğrenciler açısından bizi tanıyın, bizlerde
bireyiz ve haklarımızı koruyunun en açık göstergesiydi. 2013'e
damga vuran belkide öğrenciler açısından en büyük etkendi.
Vakıf üniversiteleri devleti yakaladı
Üniversiteler açısından değerlendirildiğinde Türkiye halen tam
olarak nasıl bir toplum olacağına karar veremediğinden ne araştırma
anlamında ne de ileriye dönük artan tabeli karşılayacak kadroları
yaratacak altyapıya ulaşabildi.
Vakıf Üniversiteleri objektif olarak bakıldığında ciddi maddi ve
kadro yatırımlarının sonucunu sisteme kazandırmaya başladı. 8 büyük
kentde vakıf üniversitelerinin sayısı devlet üniversitelerinden
fazla olduğu ve vakıf üniversitesine giden öğrenci sayısının
İstanbul'da daha fazla olduğu tercihler açısından bunun en büyük
göstergelerinden birisiydi. Dünya sıralamalarında vakıf
üniversitelerinin de devlet üniversitelerini yakalaması ise ülkemiz
adına sevindiriciydi.
Gezi'den sonra dershane konusu ise Türkiye'yi sarsan ve
belkide siyasetdeki istikrarsızlığı başlatan ve ekonomik krizin
başlangıcını fitilliyen ilk olaydı. Burada vakıf üniversiteleri
olarak bizler konuya taraf olmayıp çözüm sürecine giderek
Türkiye'nin Bolonya sürecinde Üniversite eğitiminin 1+3 veya mevcut
4 yıl olabileceğine karar verebiliyoruz.
İlk ve orta öğretimden gelen öğrencilerin sınav sisteminden ötürü
her yıl daha zayıf geldiği ve bunun çözümünün ise İngiliz sistemi
olduğunu ilk yıl temel (foundation) yılı ve sonrası 3 yıl
üniversite olduğunu vurguladık. Yani, ilk yılın üniversite hazırlık
yılı (tercih edeceği bölüme göre puan alamayan hazırlık okuması
gerekecek bir yapı) sonrası ise ihtisas olacağı, dershanelerin ise
İngiltere örneğinde olduğu gibi sınava hazırlık yerine Üniversiteye
hazırlık imkanları hem sistemdeki boş kontenjan sorununu, hem sınav
sorununu hem de bugün yaşadığımız Siyasi soruna bir nebze çözüm
olacaktı. Umarım 2014, 2013'ü aratmayacak bir yıl olur.