DES'ten çözüm süreci bildirisi...
Demokrat Eğitimciler Sendikası çözüm ve bölgesel açılım sürecinin ‘Yeni ve büyük Türkiye’ hedefini inşa etmek adına muazzam bir temel oluşturacağını açıkladı...
DESAM (Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi)
tarafından düzenlenen aylık olağan toplantıda Muş, Bitlis,
Nevşehir, Isparta ve Konya illerini kapsayan son bir haftalık
ziyaret, görüşme ve çalışmalarla ilgili bilgiler veren Gürkan Avcı,
gündeme dair konularda önemli açıklamalarda bulundu.
Türkiye’nin başlattığı çözüm ve bölgesel açılım sürecinin ‘Yeni ve
büyük Türkiye’ hedefini inşa etmek adına muazzam bir temel
oluşturacağını söyleyen DESAM Başkanı Gürkan Avcı, güncel
meselelerle ilgili yaptığı konu başlıklı değerlendirmelerde şu
tespit ve yorumları yaptı;
TÜRKİYE DEMOKRASİ ÖDEVLERİNİ TAMAMLAMALIDIR
Barış ve bölgesel açılım sürecini millet olarak büyük bir başarı
öyküsüne, muhteşem bir diriliş hamlesine dönüştürme fırsatını hep
birlikte yakalayabiliriz. Bunun için Türkiye’nin demokrasi, insan
hakları, eşitlik, sosyal adalet, şeffaflık, barış ve dayanışma gibi
değerleri çok öne çıkarması gerekiyor. Türkiye ivedilikle temel
hakların kullanılabilmesi noktasında uygulamadaki olumsuzlukları
çözmeye başlamalıdır. Basın özgürlüğünü de kapsayan ifade
özgürlüğü, güvenlik ve adil yargılanma hakkı, toplanma ve
örgütlenme hakkı ila Terörle mücadele ve Ceza yasalarında gerekli
iyileştirmeleri ve yolsuzlukla mücadele ödevlerini tamamlaması
şarttır.
Mevcut süreçlere toplumun çoğu paydaşının destek veriyor olması,
hükümetin barış ve açılım yolunda ilerleme iradesine sahip olması
Türkiye'de süregelen eşitlik, adalet, eğitim ve şeffaflık eksenli
pek çok sorunu çözecek siyasi ve anayasal reformların yapılmasında
da önemli bir motivasyona neden olacaktır.
Anayasanın yeniden yazılması konusunda izlenen katılımcı süreci
desteklemek gerekiyor. Yeni Anayasanın mümkün olan en kapsamlı
uzlaşıya dayanması ve genel olarak toplumun kadim beklentilerini
yansıtması da gerekmektedir.
TÜRKİYE’NİN TARİHSEL SORUMLULUĞU VAR
DESAM olarak Türkiye’nin demokrasi ve özgürlük mücadelelerini ve
daha iyi ve işbirliğine açık, bölgesel ve uluslararası proaktif
siyasetini hayranlıkla destekliyor ve katkı sunmaya çalışıyoruz.
Dünya barış ve huzuruna ilham veren derin siyaset, köklerini
Türkiye’nin varisi olduğu kadim medeniyetin değerlerinden almış ve
yine bugün Türkiye’nin önüne büyük bir sorululuk bırakmıştır.
Türkiye bütün engel ve sorunlar karşısında bir olup kararlılıkla
İslam dünyasına barış, kardeşlik ve zenginlik getirecek hedefe
götüren en kısa ve sağlıklı yolu bulması gerekmektedir. Türkiye bir
yandan istikrarını sağlarken aynı zamanda İslam dünyasının geleceği
için bir vizyon geliştirmek zorundadır. Türkiye tüm bunları süratle
değişen bir dünyada yapması gerekmektedir. Önümüzde çok çetin bir
yol olsa da Türkiye tüm bunları başarma yolunda ilerlemektedir.
Türkiye, barış dolu dünya ailesinin en müreffeh ve güçlü ülkesi
olma hedefi bağlamındaki zaferini bu kutsal yolda daha ilk adımını
atmakla kazanmıştır.
Daha çok birleşmiş, bütünleşmiş ve dayanışma içinde olan bir İslam
dünyası herkesin hayrınadır ve buna ihtiyaçta vardır. İslam
dünyasında daha ileri seviyede siyasi bütünleşme, sadece mantıklı
değil, aynı zamanda, en doğru ve adil bir yoldur. Hem sürecin
demokratik gözetimi için hem de halkın bunun sadece siyasi ve
ekonomik elite ait bir proje olmadığı konusunda ikna edilmesi
gerekmektedir.
TÜRKÇÜ, LAİKÇİ SÖYLEMLERLE BÜYÜK OLAMAYIZ
Kaldı ki yeni ve büyük Türkiye’yi Batının bize empoze ettiği
genetiği bozuk rejimlerle, üçüncü sınıf ve virüslü ideolojilerle
kuramayız. Türkiye’nin sinerjisini yok eden, potansiyelini ve
ufkunu körelten rejim ve aklın esnetilmesi ve ardından
dönüştürülmesi gerekiyor. Mevcut hantal rejim ve köhnemiş
ideolojileri canı pahasına savunan efsunlanmış kalabalıklar, umarım
yakın bir zamanda bu rejim ve ideolojilerin asla ve kata bizim
değil Batının talimnamesi ve dayatması olduğunu, bize değil Batının
çıkarlarına hizmet ettiğini fehmederler. Dünya dengeleri değişmiş
ve bu değişimle baş edebilmemiz için bizim de değişmemiz
gerekmektedir. Kollarını açmış bizi bekleyen Kürtleri, Arapları ve
diğer Müslüman halkları Türkçü, laikçi söylem, slogan ve
ideolojilerle kucaklamamız ve yönetmemiz mümkün değildir.
ÇÖZÜM SÜRECİNE KİM, NİYE KARŞI?
Çözüm ve açılım sürecine karşı çıkanların kahir ekseriyeti
cuntalarla, ekonomik krizlerle, döviz ve borsa manipülasyonlarıyla,
IMF, CFR ve baronlarla Türkiye’yi yönetmeye alışmış Batının
işbirlikçilerinin gazına geldiklerinin farkında dahi değildirler.
Nasıl bir afyonlu ideolojiyse bütün bu cenahın itiraz, tepki ve
muhalefeti milletimizin değil, Batının işine yaramaktadır.
Sağ sol çatışmasıyla, Sünni alevi kavgasıyla, Türk Kürt savaşıyla
hâsılı, DHKPC, PKK ve Hizbullah gibi maşa örgütlerle Türkiye’yi
halsiz, mecalsiz bırakarak Batının çok rahat operasyon yapabileceği
kıvamda bir ülke haline getirilmeye çalışıldık. Birbirine
düşman olan siyasi ve ideolojik merkezler aynı elden
yönetildiklerini ve aslında Avrupa başkentlerinden emir aldıklarını
ne zaman anlayacaktır? Mağrurluktan beslenen Türk milliyetçiliği ve
mağdurluktan beslenen Kürk milliyetçiliğini öğreten ve bizi
yerimizde saydırarak zaman kaybettiren Batı, bu seferde milliyet
üzerinden değil mezhep üzerinden bölüştürmelerin planlarını
yapmaktadır. Bin yıldır İslam’ın sancaktarlığını yapmış asil ve
nazif Türk milleti olarak bilmeliyiz ki milliyetçiliğin en kemale
ermiş safhası olan ‘milliyetçilik yapmamak’ özgüven ve vakarına
ihtiyacımız vardır.
Etnik, dini ve kültürel anlamda zenginlik olarak görmemiz gereken
tüm farklılıkları bizi bölmek ve bin yıllık kardeşliğimizi bozmak
için kullanan Batı, ülkemizi soyup geleceğimizi ceplerine koyup
giderken, bize hastalıklı rejim ve ideolojilerle birlikte, ithal
kavga ve çatışmalar bıraktı. İsrail’i Arapların başına bela eden
Batı, PKK’yı da Türkiye’nin başına sarmıştır. Aslında PKK yüzünden
Türkiye bölgeye inememiştir.
Herhangi bir pazarlık yapma lüksünün olmadığı çözüm süreci ile
alakalı millet olarak bazen yutkunabiliriz ama işin sonunda
ülkemizin barış, esenlik ve zenginlik ile yeniden büyük bir ülke
olma hedefi bulunmaktadır. Türkiye’nin sahip olduğu potansiyeli
yakalaması, kardeş milletleri kucaklaması ve süper güç olmasının
ilk adımı, batının ayağımıza sardığı bu sorundan kurtulması ile
olacaktır. Özellikle belirtmek isterim ki, Kürtleri kucaklayarak
yeniden büyük ve güçlü Türkiye olma mecburiyeti ve mahkûmiyeti
bizim hem insani, hem İslami hem ahlaki hem de tarihsel bir
sorumluluğumuzdur.
TÜRKİYE SÜPER GÜÇ OLACAKTIR
Çözüm ve bölgesel açılım sürecine karşı çıkanlar aslında bizim
Misak-ı Milli içinde kalmamızı istiyor. Batının zerk ettiği
hastalıklı laiklik saplantısıyla Arap ve Kürt kardeşlerimizle ve
bölge ile kurulan tarihi birlikteliği inkâr ediyor, istemiyor.
Atatürk’ten geçinen, Atatürkçü geçinen, milliyetçi geçinen bu güruh
komünizm yıkılmadan önce bu söylemleri ağzına bile almazdı.
Türk olmayan Türkçüler, Kürt olmayan Kürtçüler ve onların
afyonlanmış takipçileri Batının amaç ve hesaplarına hizmet ediyor.
Alparslan’ın, Fatih’in, Selahattin’in, Tarık Bin Ziyad’ın
torunlarını bölerek, parçalayarak, kışkırtarak, narkozlayarak
batılı efendilerinin planlarına hizmet eder hale getiriyor.
Akılcı olmayan, ezberci, teslimiyetçi, çarpıtılmış din eksenli ve
çağdışı ucube bir eğitim sistemi maharetiyle köleleştirmeye
çalıştılar. Türk eğitim sistemi, Batının yüksek yararı için
kişiliğimizi ve öz benliğimizi yok etmeye çalışmış bir eğitim
sistemidir. Fakat yine de kasıtlı olarak cahil ve fakir bırakılmış
asil milletimiz ümmiliğin irfanıyla doğru yolu bulmayı
başarmıştır.
Osmanlı, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Ortadoğu'dan çıkıp
gittiğinden beri kan ve gözyaşı bir türlü bitmedi. Cetvelle çizilen
sınırlar işgal devletlerinin işbirlikçisi isimlere ve ailelere
bırakıldı. Cetvelle çizilen sınırlarda kavga ve kargaşa bir türlü
dinmedi çünkü dikiş tutmuyordu. Türkiye çok acılar ve sıkıntılar
çekip çok büyük faturalar ödese de artık aydınlık bir geleceğe
yelken açmış durumda.
Türkiye unuttuğu kardeşlerini kucaklayarak tarihin vicdanını
korumak ve Müslümanların makûs talihini değiştirmek adına en
kudretli şekilde dünya sahnesine inmektedir. Tarih artık hattı
müstakim üzere akmayacaktır. Bu ayrılığı bize reva görenler
kaybedecek ve Türkiye kazanacaktır. Yeni bir dünya ve yeniden büyük
Türkiye için en büyük ihtiyacımız birleşmektir. Müslüman üst
kimliğinde Türkler, Kürtler, Araplar vakit geçirmeden bir araya
gelmelidir. Güce ve fikre dayalı bir birliktelik, gelecek ve geçmiş
tasavvuru üzerinden bir birlik ve bütünlük sağlanmalıdır.
Müslümanlar ümit var olsunlar ve yanlış kader ve tevekkül
inancından ve tabidir ki istibdat rejimlerinden kendilerini
kurtarmaya baksınlar.