Nihat Hatipoğlu'ndan 'Üç aylar'ın hikmeti...
Üç ayların başlamasıyla milyonlarca Müslüman dün Regaip Kandili ile ibadetlerini ifa etti. Nihat Hatipoğlu bugünkü köşe yazısında Üç ayların hikmetini anlattı.
Recep ayının birinci günü olan bugün, Nihat Hatipoğlu
Takvim'deki köşe 'Üç aylar temizlenme mevsimidir' başlıklı köşe
yazısında Müslümanlara rehber olacak noktalara
değindi.
İşte o yazı:
Dün gece Regaip kandiliydi. Bugün üç ayların başlangıcı olan
recep ayının birinci günü. Regaip: Rahmet, af ve bağışlanmanın çok
olduğu gece anlamına gelir. Bu gece niyetlerimizi düzelterek
kendimize yeni bir yol edinmek için karar verdik. Tevbe ettik.
Rabbe sığındık. Rabbimizden başkasına sığınamayacağımızı idrak
ettik. İdrakimize bu kararı okuttuk. Hz. Peygamber (s.a.v.)
"Allah'ım! Recep ve şabanı bize mübarek kıl ve bizi ramazana
ulaştır" diye dua ederdi. Üç aylara girdik. Recep ve şaban
aylarından sonra ramazana gireceğiz.
Aslında bu üç ay, hayatı yeniden hesap etmek için bir fırsattır.
Ahdimizi, vefamızı, sözümüzü, kararımızı yenilemek için imkânımız
var. Günahlarımız bizi üzmeli ama ümitsiz kılmamalıdır. Çıkış
kapısı var elbette. Tevbekârları Yüce Rabbimiz sever. Hatta
günahından tevbe eden günahkârın bu kararlılığı Yüce Rabbi
sevindirir. Allah, meleklere de bu kulunu örnek gösterir ve "Bu
kulum bir Rabbi olduğunu bildi ve beni hatırladı" buyurur. Hadi hep
beraber tevbe sokağına çıkalım. Caddelerimizi, sokak, şehir ve
evlerimizi tevbe ile yıkayalım. Beraberce zikrimizi, duamızı,
kararlılığımızı yenileyelim.
KALBİ ZAHİD OLANLAR
Zühd, dünyanın süs ve şatafatından uzak durmak olarak
nitelendirmiştir.
Tasavvuf erbabının istediği de böyle bir hale bürünmektir. Dış
görünüşte zahid olmak ile, iç âleminde zahid olmak elbette
farklıdır. Nice dışı hırpani, dağınık insan vardır ki halk
nazarında zahid sayılır ama, iç âleminde kibir ve riya halindedir.
Nice dışı süslü ve güzel görünen vardır ki, halk arasında ehli sefa
gibi görülür ama içi Allah'la beraberdir.
Burkani der ki; bir gün İbn-i Semun'a şöyle sordum. Sen insanları
zühde -dünyadan uzak durmaya çağırıyorsun ama en görkemli ve zengin
elbiseler giyiyorsun. Bu nasıl oluyor?
Şöyle dedi: Seni Allah'a yakınlaştıracak her şeyi yap. İç âleminde
zahid ol, dış âlemindeki görüntüne aldanma. O zaman halin Allah'la
bir olur. Ne giydiğine bakma.
Maverdi der ki: Ebul Hasan Kazvini'nin arkasında namaz kıldım. Çok
görkemli, özel dikilmiş güzel bir gömlek vardı üzerinde. Kendi
kendime dedim ki; hem zühdden bahseder ve hem de böyle giyinir.
Selam verince, içimden geçeni okumuş olacak ki, bana döndü ve şöyle
dedi:
Sübhanellah! Güzel ve gösterişli gömlek Zühdü bozmaz.
Cüneyd-i Bağdadi zühdü; dünyayı kalpten çıkarmak olarak tarif
eder.
Fudayl zühdü şöyle tanımlar: Helali arzu etmektir.
Şıbli ise şöyle der:
Zühd, kalbi eşyadan, eşyanın Rabbine çevirmektir.
Bestamlı Beyazıd der ki; Mekke'de Kâbe'nin duvarına yapışıp ağlayan
birini gördüm. Dış görünüşü Zühd ve takva ile doluydu. Allah (c.c)
kalbine beni muttali kıldı.
Baktım, kalbi dünya ile beraberdi.
Müzdelife'de ticaret yapan, oturup tartan ve altın ile gümüşle
meşgul olan bir genç gördüm.
Kendi kendime dedim ki;
Sübhanellah! Bu adam hacca gelmiş ama kalbi ve eli para ile meşgul.
Dış görünüşüyle dünyanın tam ortasında. Kendime öyle dedim. Allah
(c.c) beni onun da kalbine muttali kıldı. Baktım, iç âlemi Allah'la
beraberdi.
Kalbi Allah'taydı.
HZ. PEYGAMBER'İ (S.A.V.) BEKLEYENLERDEN...
Yemenli bir delikanlı, adı Haris.
Babasıyla hacca gider. Tavaftan sonra Mina'ya çıkar (İslam'dan önce
de Mekke ve civarındaki mekânlarda yaşayan Araplar Kâbe'ye hacc
niyetiyle giderlerdi. Çıplak tavaf yapar ve alkış tutarlardı. Biz o
dönemdeki hacca, cahiliye dönemi haccı deriz. Hz.
Peygamber'le (s.a.v.) başlayan döneme de İslam haccı deriz.) Bundan
sonrasını, Haris'ten dinleyelim:
Mina tepelerinden birinde birinin hacca gelenlere bir şeyler
anlattığını gördüm.
Bazıları dinlerken bazıları ise kendisine tepki gösteriyordu.
Yanaştım ne oluyor diye:
Yüzü son derece güzel ve düzgün olan o kişi Allah'ın birliğine
çağırıyor. Halkın bir kısmı ise O'na saldırıyor veya onu
hırpalıyordu.
Bu hal bütün bir gün devam etti. Nihayet akşam halk dağıldı. O
kişinin yüzü kanrevan içindeydi. Vücudunda ezikler vardı.
Ben ona merakla bakarken, elinde su kabı ve bez olan bir genç kız
çıkageldi. Ağlayarak o kişinin yüzündeki kanları silmeye
başladı.
Ağlayan ve genç kızı teskin eden o kişi şöyle diyordu: "Korkma
kızım! Babana bir şey olmayacak. Allah babanı koruyacaktır." Ben
merakla oradaki bir Mekkeliye sordum:
"Kim bu adam? Bu kız kim, ne oluyor?" Mekkeli şöyle dedi: Bu
gördüğün yaralı kişi Muhammed'dir. Bu genç kız, kızı Zeyneb'dir.
Muhammed yeni bir dine çağırıyor insanları. Araplar da ona hakaret
ediyor, onu tartaklıyor ve hırpalıyorlar.
O'na baktım. Yüzünü temizleyince sudan biraz içti geri kalanı ile
de abdest aldı.
Ortalık sakinleşince babama; Muhammed (s.a.v.) ile tanışmak
istiyorum. O'nunla sohbet edelim mi dedim. Babam olur dedi.
Yanına gittik. Selam verdik. Yüzümüze gülümsedi. Bize dinini anlat
dedik. Putları kırmakla, tek Allah'a imanla görevlendirildim dedi.
Komşu hakkından bahsetti. Zulme karşı olduğundan, insan öldürmenin
haram olduğundan bahsetti. Kuran okudu. O kadar etkilendik ki ben
de babam da hemen Müslüman olduk.
Bize memleketinize dönün ve insanları Allah'a çağırın dedi. O'ndan
ayrılmak zor geldi bize. Ama Yemen'e döndük. Yıllarca Yemen'de
O'nun hasretiyle bekledim. O'nu bir daha görebilir miyim diye. O
kadar etkilenmiştim ki.
Nihayet Medine'ye hicret ettiğini duydum.
Aradan 9 sene daha geçti. Hacca gideceğini duydum. Hemen
hazırlığımı yaptım.
Deveme bindim. Mekke'ye yürüdüm.
Mekke'ye gelince Arafat meydanına çıktım.
Oradaymış. Ona yanaşmaya çabaladım.
O gün Arafat'ta 120 bin Müslüman vardı.
Biraz yaşlanmış, şakaklarına ak düşmüştü.
Yüzünün aydınlığı, yüzünün nuru, güzelliği üzerindeydi. Herkese
tebessüm ediyordu.
Biraz da olsa hasret gidermiştim. Hacdan döndüm. Bir ay sonra
birdenbire onun vefat haberi geldi. Çok ağladım. Doyamamıştım.
Şimdi mahşeri bekliyorum. Yeniden O'nu görebilmek için.
Haris daha sonra, Hz. Ebu Bekir zamanında Şam'a geçti. Orada, Merci
Raht savaşında şehit olarak dünyaya veda etti.
Rahmanın rızası üzerinde olsun.
ALLAH'IN SEVDİĞİNİ KULLAR DA SEVER
"Allah bir kulu sevdiğinde Cibril'i çağırıp şöyle buyurur; 'Ben
falancayı seviyorum, sen de sev.' Cibril de onu sever. Sonra sema
ehline seslenip şöyle der: 'Allah falancayı sevmektedir, sizler de
seviniz.' Daha sonra yeryüzünde ona karşı (insanların içine) kabul
(sevgi) konur. Allah bir kimseye buğzettiği zaman da Cibril'i
çağırıp buyurur: 'Ben falancaya buğzediyorum. Sen de buğzet.
'Cibril de ona buğzeder. Sonra sema ehline seslenip şöyle der:
'Allah falancaya buğzetmektedir, siz de buğzediniz.' Daha sonra
yeryüzünde ona karşı (insanların içine) buğz (nefret) konur."
Elbette ki, bu kutsi hadiste bahsedilen yeryüzü ehli, imanı olan ve
Rabbini bilen yeryüzü ehlidir. Rabbim hepimizi Rabbın muhabbetini
hak edenlerden eylesin.
Not: Efendim. Üç aylara girdik. Rabbım mübarek etsin. Hepimize, esenlik içinde ramazana kavuşmayı nasip etsin. Bu vesile ile hem üç aylarınızı ve hem de kutlu doğum günlerinizi tebrik ediyorum...