Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkiye Oruç Reis ve donanma faaliyetlerinden geri adım atmayacak
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye ne Oruç Reis gemimizin ne ona refakat eden donanma unsurlarımızın faaliyetlerinden en küçük bir geri adım atmayacaktır." dedi.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı
Kabinesi Toplantısı'nın ardından açıklamalarda bulundu.
Erdoğan, konuşmasına, başta Giresun olmak üzere Karadeniz'in bazı
illerini etkileyen afette hayatlarını kaybedenlere Allah'tan
rahmet, yaralılara acil şifalar dileyerek başladı.
Millete, bölge halkına ve vefat edenlerin ailelerine başsağlığı
dileyen Erdoğan, halen arama çalışmaları süren vatandaşlardan bir
an önce mutlu haberler almayı temenni etti.
Erdoğan, afetin duyulduğu andan itibaren devletin tüm kurumları ve
imkanlarıyla halkın yanında yer aldığını belirterek, bugünkü Kabine
Toplantısında da bölgede yürütülen çalışmaları ve durumu etraflıca
değerlendirdiklerini aktardı. Erdoğan, şunları kaydetti:
"Vatandaşlarımızın yükünü daha da hafifletmek amacıyla,
Giresun'daki vergi mükelleflerimizi, 22 Ağustos 2020'den 30 Kasım
2020 tarihine kadar mücbir sebep hali kapsamına alıyoruz. Bu
tarihler arasında verilmesi gereken beyanname ve bildirimlerin
süresini 15 Aralık 2020'ye, yine bu bildirimlere istinaden tahakkuk
eden vergilerin ödeme süresini de 31 Aralık 2020'ye kadar
uzatıyoruz. 22 Ağustos tarihi öncesinde tahakkuk etmiş olup vadesi
bu tarihten sonrasına rastlayan ya da resen veya idarece tarh
edilen her türlü vergi, ceza, geçici veya gecikme faizinin ödeme
sürelerini de 31 Aralık 2020'ye erteliyoruz. Sigortalıların mücbir
sebep dönemine ilişkin prime esas kazanç ve hizmet bilgilerinin
muhtasar ve prim hizmet beyannamesi ile bildirilmesinin zorunlu
olması durumunda, bu beyannamelerin vergi kesintilerine ilişkin
kısmının beyan ve sürelerini de uzatıyoruz. 2020 yılı 3'üncü geçici
vergi dönemine ilişkin geçici vergi beyannamelerinin de
alınmamasını kararlaştırdık. Yine mücbir sebep hali kapsamındaki
amme borçlularından 29 Ocak 2021 tarihine kadar başvuruda
bulunanların, her türlü amme alacaklarını faizsiz bir şekilde 24 ay
süreyle erteliyoruz."
Giresun'daki faal mükelleflerin vergi daireleri ile mal
müdürlüklerine olan borçlarına da tecil ve taksit imkanı
getirdiklerini ifade eden Erdoğan, "Hasar tespit çalışmalarının
ardından hemen temizleme ve yeniden inşa faaliyetlerine
başlayacağız. Gerek altyapıda gerek ev ve iş yeri gibi yerlerde
gerekse üretim alanlarında ortaya çıkan kayıpları en kısa sürede
telafi edeceğiz. Rabb'im ülkemizi her türlü afetten muhafaza
eylesin." dedi.
"Yaşanabilir bir Türkiye bırakacağız"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin pek çok yeri gibi Karadeniz'de
de geçmişte şartların zorlamasıyla yaşanılan, coğrafyanın
gerçeklerini yeteri kadar dikkate almayan bir yapılaşma ortaya
çıktığına dikkati çekerek, şöyle konuştu:
"İrademizi ve gücümüzü aşan deprem, sel, heyelan gibi afetler bizi
önceliklerimizi değiştirmeye mecbur bırakmıştır. Bir süredir bu
konudaki hassasiyetimizi hem kentsel dönüşüm çalışmaları hem yeni
imar planları hem estetik önceliği ile zaten hayata geçiriyorduk.
Yaşadığımız her afet, bizi bu konuda daha kararlı hareket etmeye
yöneltmektedir. İnşallah hep birlikte bizden sonraki nesillere her
bakımdan daha güvenli ve yaşanabilir bir Türkiye bırakacağız.
Ülkemizdeki 83 milyon vatandaşımızın her birinin de aynı anlayış ve
kararlılıkla hareket edeceğine inanıyorum. Özellikle ekranlarda
izlediğimiz Giresun Dereli tamamıyla.... Dereli'nin merkezinin
nasıl kayalarla dolup taştığını, bütün mağazaların, dükkanların ne
durumda olduğunu gördük. Aynı şekilde Espiye, aynı şekilde
merkez..."
Erdoğan, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Tarım ve Orman Bakanı
Bekir Pakdemirli, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'un olay
olur olmaz afet bölgesine geçtiğini, burada Giresun milletvekilleri
ile çalışmaları yerinde izlediklerini, atılması gereken adımları
attıklarını söyledi.
"Giresun'a iki bakan daha gidecek"
Jandarmalardan şehit olanların, sivil vatandaşlardan hayatını
kaybedenlerin bulunduğunu, yaralılar olduğunu belirten Erdoğan,
bunların takibinin yapıldığını ifade etti.
Bakan Pakdemirli'nin çıkan yangın nedeniyle Giresun'dan Adana'ya
geçtiğini dile getiren Erdoğan, şimdi de Giresun'a Ulaştırma ve
Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu ile Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Fatih Dönmez'i de göndereceklerini anlattı.
Erdoğan, bakanların, kara yollarında, enerjide bir sıkıntı olup
olmadığını yerinde takip edeceğini, Karayolları Genel Müdürü orada
olmasına rağmen Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu'nun
da orada bulunmasını istediğini aktardı.
Altyapı ile ilgili sıkıntıların bir an önce giderileceğini belirten
Erdoğan, "Çöken köprüler var. Bu köprülerin yeniden inşası ve
bununla birlikte atılacak başka ne gibi adımlar varsa bu adımların
atılması Bakanlarımızın nezaretinde olsun istiyoruz." ifadelerini
kullandı.
Karadeniz'deki doğal gaz rezervi
Erdoğan, Türkiye'nin kalkınma mücadelesindeki en büyük
sıkıntılarından birinin enerjideki yüksek oranlı dışa bağımlık
olduğunu ifade etti.
Erdoğan, Türkiye her ne kadar ufak tefek petrol ve doğal gaz
kaynaklarına sahip olsa da bunların, ihtiyacın yanında adeta devede
kulak misali kaldığına işaret ederek, "Büyüyen bir ülke olarak
enerji ihtiyacımızın sürekli yükselmesi, dışarıya ödediğimiz
kaynağın da hep artması anlamına geliyordu. İhracatımızı fevkalade
artırmamıza rağmen enerjideki bu yapısal sıkıntı sebebiyle cari
açığımızı bir türlü kapatamıyorduk." diye konuştu.
Önce yerli ve milli imkanları seferber ederek enerjideki bu dev
açığa kısmi de olsa bir çözüm getirmeye çalıştıklarını, elektrik
üretiminde yerli ve yenilenebilir kaynak oranını üçte ikinin
üzerine çıkardıklarını ancak petrol ve doğal gazda dışa
bağımlılığın bulunduğunu belirten Erdoğan, milli enerji ve maden
politika belgesini 2017'de kamuoyu ile paylaşarak bu çerçevede yeni
bir dönemi başlattıklarını hatırlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, derin deniz aramaları için ilk sondaj
gemisini alarak "Bismillah" dediklerini, ardından ikinci sondaj
gemisini, bu yılın başlarında da üçüncü sondaj gemisini aldıklarını
anlattı.
"Fatih, Yavuz, Kanuni adını verdiğimiz bu derin deniz sondaj
gemileriyle dünyanın en büyük filolarından birine sahip olduk."
diyen Erdoğan, bunlarla birlikte de Oruç Reis ve Barbaros Hayrettin
Paşa sismik araştırma gemilerini hizmete soktuklarını anlattı.
Doğu Akdeniz'de yürüttükleri çalışmaları engellemek isteyenlere
karşı gerektiğinde zor kullanma pahasına Türkiye'nin haklarına
sahip çıkacaklarını gösterdiklerine işaret eden Erdoğan, sözlerini
şöyle sürdürdü:
"Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin yetki alanları yanında Libya ile
yaptığımız anlaşmanın ülkemize tanıdığı imkanları sonuna kadar
kullanmak üzere harekete geçtik. Akdeniz'in en uzun kıyısına sahip
devleti olarak ülkemizin hakkının, hukukunun, çıkarlarının gereğini
tereddütsüz bir şekilde yerine getirdik. Bunlarla yetinmedik.
Karadeniz'i de arama alanımıza dahil ettik. Azim ve kararlılıkla bu
çalışmaları hayata geçiren eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız
Berat Albayrak ile halihazırdaki bakanımız Fatih Dönmez beylere
buradan bir kez daha şahsım ve milletim adına teşekkür
ediyorum."
"Tek kuyu değil, bu kuyuların sayısı 2, 3, 4 devam edecek"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, nihayet 9. sondajda ülkenin bugüne kadar
tespit ettiği en büyük rezervi bularak emeklerinin karşılığını
aldıklarını belirtti.
Karadeniz'de Sakarya Gaz Sahası adını verdikleri bölgede 320 milyar
metreküp rezerve sahip doğal gaz kaynağı keşfettiklerini dile
getiren Erdoğan, ülkenin geleceği açısından hayati öneme haiz bu
müjdeyi geçen cuma günü milleti ile paylaştıklarını hatırlattı.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Tespit edilen rezervin çok daha büyük bir kaynağın ilk habercisi
olduğu yönünde kuvvetli bulgular var, inşallah bu müjdenin devamı
gelecek. Tek kuyu değil, bu kuyuların sayısı 2, 3, 4 devam edecek.
Bu kuyuların sayısının tabi fazla oluşu, oradaki ümitlerimizi çok
daha artırıyor. Gazın fiilen milletimizin hizmetine sunulması 2023
yılını bulacak. Önümüzdeki süreçte, Akdeniz'de de benzer müjdeli
haberler alacağımızı ümit ediyoruz. Ülkemiz, artık enerji liginde
en üst basamağa çıkmış bulunmaktadır. Elektrik üretiminde yerli ve
yenilenebilir kaynaklarla bağımsızlığını ilan eden Türkiye, doğal
gaz ve petrolde de benzer bir seviyeye ulaştığında Allah'ın izniyle
önünde yepyeni bir dönem başlayacaktır.
Bu vesileyle güneş enerjisi konusunda büyük bir hamle başlatıp hem
yerli ve yenilenebilir enerji potansiyelimizi yükselteceğimizi hem
de atıl kaynakları ekonomiye kazandıracağımızı belirtmek istiyorum.
Yıllardır dışarıya oluk oluk akıttığımız kaynaklarımızı artık kendi
ülkemizin kalkınması, milletimizin zenginleşmesi, hedeflerimizin
gerçekleşmesi için kullanacağız."
"İnsanımızın önünde yepyeni ufuklar açıyoruz"
Erdoğan, Türkiye'nin geleceğin yüksek teknolojiye dayalı dünyasında
yer alınmasını sağlayacak çalışmaları da ihmal etmediklerini
belirterek, savunma sanayinden ticari kullanımlara kadar her alanda
Türkiye'yi hak ettiği seviyeye çıkartacak çalışmaları
desteklediklerini, teşvik ettiklerini anlattı.
Kazandıkları her başarının milletin özgüvenini yükselttiğini, daha
büyük projelere yönelmesini sağladığını ifade eden Erdoğan, şöyle
konuştu:
"Yıllarca bu milletin önünü kesenlerin kullandığı araçların tümünü
yerle yeksan ediyor, insanımızın önünde yepyeni ufuklar açıyoruz.
'Yapılamaz' denilen ne varsa yaptık, 'cesaret edilemez' denilen ne
varsa cesaret ettik. 'İzin vermezler' denilen ne varsa izin
istemeden yapılabileceğini gösterdik. 'Bedel ödetirler' dedikleri
ne varsa gerektiğinde bedelini ödeyerek başardık. Bize 'yıkılmaz
kaleler' olarak gösterilen sırça köşkleri harekatlarımızla tuzla
buz ettik. Bize 'aşılmaz bentler' olarak gösterilen kilden
duvarları cesaretimiz ve atılganlığımızla yıktık geçtik. Bize
önünde ayakta kalınamaz seller gibi gösterilen yaptırım
tehditlerini sağlam duruşumuzla birer birer boşa çıkardık. Maruz
kaldığımız çifte standartlara, çiğnenen teamüllere, ihanet edilen
değerlere, ayaklar altına alınan ilkelere rağmen girdiğimiz yoldan
geri dönmedik. Siyasette, ekonomide, askeri alanda kendi
kararlarını kendi alan, kendi hedeflerini kendi belirleyen, kendi
projelerini kendi uygulayan bir Türkiye inşa ettik. İnşallah en
zorlu dönemi geride bıraktık. Artık ektiğimiz tohumların hasadını
toplamanın, verdiğimiz emeklerin karşılığını görmenin, yaptığımız
fedakarlıkların bedelini almanın vaktidir. Bu zorlu mücadelede
ülkemizin ve milletimizin yanında yer alan herkesten Allah razı
olsun diyorum. Yine bu süreçte kendi halkının safında yer almak
yerine gavurun kılıcını çalmayı, Amerika'da, Avrupa'da, Körfez'de
hazırlanan senaryoların figüranlığına soyunmayı tercih edenleri de
milletimize havale ediyoruz. Rabbim kimseyi teröriste terörist
diyemeyen, darbeye darbe diyemeyen, düşmana düşman diyemeyen,
milletinin sevinci ile sevinemeyen, üzüntüsüyle üzülemeyen
mankurtlardan eylemesin diyorum. Siyasi rekabetle ülkesinin ve
milletinin çıkarları arasındaki farkı göremediği için kin, nefret,
husumet çukurunda boğulanları kendi akıbetleri ile baş başa
bırakıyoruz. Biz 83 milyon milletimizle birlikte daha güçlü, daha
büyük, daha huzurlu, daha müreffeh, daha güvenli bir geleceğe doğru
başlattığımız bu kutlu yürüyüşü sürdüreceğiz. Bu kutlu yolda bize
destek olan, bizimle yürüyen herkesten Allah razı olsun."
"Ülkemiz, toplamda 90 milyar dolara yaklaşan rezerviyle gayet iyi
durumdadır"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, diğer alanlarda ülkeye diş geçiremeyenlerin
hep yaptıkları gibi yine ekonomiye saldırdıklarını vurgulayarak,
"Klasik hale gelen döviz kuru, faiz, enflasyon şer üçgenini bir kez
daha başımıza musallat etmek için tüm güçleriyle yükleniyorlar.
Halbuki ülkemiz, toplamda 90 milyar dolara yaklaşan rezerviyle
gayet iyi durumdadır. Merkez Bankamızın mevcut rezervinin 45,4
milyar doları döviz ve 42,8 milyar doları da altın cinsindedir."
bilgisini verdi. 2016 yılında altın rezervinin sadece 14 milyar
dolar seviyesinde olduğuna işaret eden Erdoğan, "Hem yurt dışındaki
altını ülkemize getirerek hem ülkemizde çıkan tüm altını Türk
Lirası üzerinden alarak altın rezervimizi yaklaşık üç kat
artırdık." dedi.
Türkiye'nin, döviz ve altın kıymetleri bakımından gerçekten önemli
bir güce sahip olduğunun altını çizen Erdoğan, şunları
kaydetti:
"En büyük rezervi de Karadeniz'in altında bulduğumuzu tekrar
hatırlatmak isterim. İnşallah bu müjdenin de devamı gelecek. Diğer
alanlardaki çalışmalarımızla Türkiye çok yakında doğal gazda
dünyanın en büyük rezervlerinden birine inşallah sahip olacaktır.
Buradan elde edilen her kuruş kazanç, doğrudan milletimizin hayat
kalitesinin yükselmesini sağlayacak çalışmalara gidecektir. Doğal
gazın ucuzlamasıyla konuttan sanayiye kadar her alanda milletimizin
cebine ilave kaynak girişi sağlayacağız. Yani burada afaki bir
buluştan değil, ülkemizi ve milletimizi gerçek anlamda
zenginleştirecek somut bir kaynaktan bahsediyoruz. Bu hakikate
rağmen ülkemizle ilgili olumsuz hava pompalayanların bir kısmı bunu
zaten doğrusuna yanlışına bakmaksızın taammüden yapıyor. Amaçları
aslında siyasi sonuç almaktır. Ekonomiyi bir araç olarak
kullanıyorlar. Türkiye aleyhinde pozisyon alanların bir kısmı
ülkemizde yanlış mecralardan beslendikleri için yanıltılmak
suretiyle böyle bir konuma sürükleniyorlar."
Koronavirüs salgınıyla mücadele
Erdoğan, Türkiye'nin yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınına
karşı en başarılı mücadele yürüten ülkelerden biri olduğunu
söyledi.
Buna rağmen Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti düşmanlarının
Türkiye'yi en kötüler arasına sokma çabasında olduğunu belirten
Erdoğan, şöyle konuştu:
"Aynı şekilde tüm dünyanın takdirini kazanan bir doğal gaz rezervi
keşfinin ardından ekonomi notumuzu olumsuza çevirenlerin de bu aklı
nereden aldığını, ülkemizdeki kimi manşetlerden ve beyanatlardan
görebiliyoruz. Tüm dünyanın borç batağına sürüklendiği, sürekli
para basarak ayakta kalmaya çalıştığı bir dönemde Türkiye kendi
değerleri üzerinde kararlılıkla yoluna devam ediyor. Özellikle
gelişmiş ülkeler milli gelirlerine göre yüzde 90,7 ortalamayı bulan
borçluluk oranlarıyla ekonomilerini çevirmeye çalışıyor. Türkiye bu
bakımdan kamu borcunun milli gelire oranında yüzde 35,6 ile
gerçekten çok iyi bir yerde duruyor. Faiz ödemelerimizin toplam
harcamalara oranı da yüzde 10'u aşmıyor. Bunlar gerçekten çok
önemli ve ülkemizin güçlü duruşunu gösteren rakamlardır."
Erdoğan, Türkiye'nin maruz kaldığı onca saldırıya rağmen dimdik
ayakta kalmasını hazmedemeyenlerin yeni oyun, tuzak ve senaryolar
peşinde koşmalarının şaşırtıcı olmayacağını dile getirerek,
"Dışarıda yazılan senaryolara içeride figüranlık yaparak sürekli
ülkesi aleyhine malzeme üretenler, gerçekleri ters yüz edip
anlatarak önümüze engeller dizenler istedikleri kadar uğrasınlar
başaramayacaklar. Herkesin bir hesabı vardır ama hiç şüphesiz en
büyük hesap sahibi Allah'tır. Biz Rabbimizin hesabına ram olmuşuz.
Onun dışındaki her şeyin üstesinden Allah'ın izni ve milletimizin
desteğiyle geliriz. Ülkemizin son 7 yılı bunun sayısız örneğiyle
doludur." dedi.
"Oruç Reis çok daha kararlı hareket edecektir"
Oruç Reis gemisiyle yürütülen sismik araştırmalarla ilgili Navtex
adı verilen duyurunun süresinin 27 Ağustos'a kadar uzatıldığını
anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Nokta mı, virgül mü? Buraya ben şimdi bir virgül koyayım. Çünkü
bundan sonrası da bunun var. Türkiye'nin Uluslararası Denizcilik
Örgütü kurallarına uygun şekilde yürüttüğü bu faaliyetlere karşılık
Yunanistan yetkisiz şekilde ve şımarıkça bir edayla kendi Navtex
mesajını yayınlamıştır. Her şeyden önce Yunanistan'ın bölgede böyle
bir Navtex ilanına hakkı yoktur. Yapılan bu açıklama bölgede
bulunan tüm gemilerin kıyı ve seyir emniyetini tehlikeye atan bir
şımarıklıktır. Uluslararası hukukta, iyi niyete, komşuluk
ilişkilerine aykırı bu tutumuyla Yunanistan kendi kendini içinden
çıkamayacağı bir kaosun içine atmıştır. Bundan sonra bölgede
yaşanabilecek her olumsuzluğun tek müsebbibi Yunanistan, tek zarar
gören de yine bu ülkenin kendisi olacaktır. Yunanistan'ı Türk
donanmasının önüne atanların, yarın yaşanacak bir sıkıntıda asla
ortada gözükmeyeceklerini bizim kadar Yunanlı komşularımızın da
bilmesinde fayda mülahaza ediyorum. Türkiye, ne Oruç Reis gemimizin
ne ona refakat eden donanma unsurlarımızın faaliyetlerinden en
küçük bir geri adım atmayacaktır. Tam tersine bu bölgede hakkını ve
hukukunu koruma konusunda çok daha kararlı hareket edecektir.
Bundan sonrasını düşünecek ve ortaya çıkacak sonuçlara
katlanacaklar, Navtex ilan ettiğimiz bölgede karşımıza çıkacak
olanlardır."
"AB'nin bizi tam üye yapmaya en başından beri niyeti yokmuş"
Türkiye'nin yaklaşık 200 yıldır demokrasi, insan hakları, hukuk
devleti gibi Batı merkezli doğup gelişen ve fakat evrensel değerler
haline dönüşen bir çizginin takipçisi olduğunu ifade eden Erdoğan,
bu değerlerin önemli bir kısmının ve çok daha ilerisinin milletin
medeniyet ve kültür tarihinde mevcut olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, milletin, yaşanılan kayıplara ve acılara
rağmen bu değerleri sonuna kadar korumayı yaşatmayı başardığını
vurgulayarak, şu ifadeleri kullandı:
"Öyle ki Batı toplumlarının tamamının sömürge peşinde koştuğu bir
dönemde biz dost ve kardeş olarak gördüğümüz halkların güvenliği ve
esenliği için kendi canımızı vermeye devam ediyorduk. Petrol
kaynakları için insan canının hiçe sayıldığı dönemlerde, biz
önceliğimizi daima yaşamaya ve yaşatmaya vermiş bir milletiz. Bu
erdemli duruş Batı'nın kurduğu demokratik ve ekonomik sistemin
dünya çapında egemen olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Nitekim
biz de Osmanlı'dan itibaren aşama aşama bu sistem içinde yerimizi
almanın gayreti içinde olduk. Cumhuriyetin ilanıyla bu doğrultuda
çok daha keskin ve geri dönüşü olmayan bir tercihte bulunduk. Gerçi
biz bu tercihi yaptık ama Batı'nın bize hiçbir zaman aynı niyetle
yaklaşmadığını da kabul etmek durumundayız."
"Hangi reformu yaparsak yapalım, hangi adımı atarsak atalım, hangi
değerlerimizden taviz verirsek verelim Batı bizi hiçbir zaman
kendisi gibi görmedi." diyen Erdoğan, şunları söyledi:
"Bu gerçeği Avrupa Birliği tam üyelik sürecinde bizzat yaşamış bir
kişiyim. Avrupa Birliği ile olan görüşmelerin hep içindeydim. Ama
Avrupa Birliği liderlerinin hep tutarsızlıklarıyla karşı karşıya
olduk. Hiçbir zaman dürüst olmadılar. Hiçbir zaman sözlerinin
arkasında durmadılar. Ülkemizin tam üyeliği için hangi şartları
önümüze getirdilerse 'tamam' dedik, ne dedilerse yaptık, ne
istedilerse taahhüt ettik. Fakat sonuçta ortaya çıktı ki Avrupa
Birliği'nin bizi tam üye yapmaya en başından beri niyeti yokmuş. O
güne kadar önümüze getirilen her şey oyalama taktiğinden
ibaretmiş."
"Fırat Kalkanı Harekatımıza bile bu ülke destek vermedi"
Söz konusu süreçte Avrupa Birliği'nin bir değerler ve ilkeler
bütünü değil, bir grup ülkenin saplantılarının esiri bir yapı
olduğunu gördüklerini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Hala da aynı saplantıyla bize yaklaşıyorlar. Ülkemize karşı
teröristleri destekliyorlar. İşte Yunanistan'dan teröristler
giriyor, FETÖ'sü giriyor, PKK'sı giriyor. Gittiği yer neresi
Almanya. Almanya'da bunlara oturum da veriyorlar. Bir diğer kısmı
da bakıyorsunuz Fransa'ya gidiyor. Bir diğer kısmı bakıyorsun bir
başka yere gidiyor ve onlara buralarda ev sahipliği yapıyorlar.
Dostluk bu mu? Bunlarla baş başa oturup konuştuğumuz zaman maalesef
bunları inkar da ediyorlar. Her türlü marjinal grubu
destekliyorlar, her türlü sapkınlığı destekliyorlar. Bir tek bu
ülkenin istiklali ve istikbali uğrunda gerektiğinde hayatını feda
etmeyi göze alan milletine saygı duymuyor, onun yanında yer
almıyorlar. Türkiye'ye karşı sergilediği iki yüzlü tavır Avrupa
Birliği'nin sonunda ilanı olmuştur. Artık dünyada hiç kimse bu
birliğe bir değerler ve ilkeler manzumesi olarak bakmıyor."
Erdoğan, Amerika'daki kimi çevrelerden de benzer bir yaklaşıma
maruz kaldıklarına işaret ederek, şunları kaydetti:
"Bu ülke yıllarca NATO ittifakının doğu kanadının en önemli üyesi
olan Türkiye'yi terör örgütleri ile mücadelesinde yalnız
bırakmıştır. DEAŞ'a karşı Suriye'de başlattığımız ve bugün dördüncü
yıl dönümü olan Fırat Kalkanı Harekatımıza bile bu ülke destek
vermedi. Ne yazık ki bir terör devleti kurulmasını da önünü
açtılar. Bu terör devletinin kurulması ile ilgili olarak da her
türlü silah desteğini binlerce kamyonlarla, evet Fırat'ın doğusuna
yığdılar. Bunları konuştuğumuz zaman kendileriyle 'yok böyle bir
şey' dediler. Hepsi var. Kayıtlarımızda var, istihbari bilgilerimiz
de var, var oğlu var. Hatta bununla kalmamış PKK/YPG terör
örgütüyle bir olup ülkemize karşı pozisyon almışlardır. Demokratik
hukuk devleti yerine terör örgütleriyle hareket etmeyi tercih eden
bu hastalıkta zihniyet Amerikan siyasetini esir almıştır. Ülkemiz,
terör örgütlerinin saldırılarına uğradığında kafasını çeviren,
darbeye maruz kaldığında heyecanla neticeyi bekleyen, darbeciler
yenilince hepsine kucak açan bu zihniyet demokrasinin yüz
karasıdır. Daha acısı, Amerika'daki politikacıların Türkiye'yle
ilgili faşist planlarını, niyetlerini, hesaplarını gizleme gereği
dahi duymadan ifşa edebilmesidir."
ABD Başkan Adayı Biden'ın açıklamaları
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkan Adayı Joe Biden'ın açıklamalarına
tepki gösterdi.
"Türkiye'de darbeyle yapamadıklarını muhalefeti destekleyerek
gerçekleştirmeyi düşündüklerini' kameralar önünde söylemekten
çekinmiyorlar. Ya dostluğumuz var, oturup konuşmuşluğumuz var, en
azından bir oturup çay içmişliğimiz var. Böyle bir ifadeyi bizim
için nasıl kullanırsın ama kullandılar." değerlendirmesinde bulunan
Erdoğan, bu hezeyana cevap vermesi gerekenin kendilerinden önce
muhatap olarak gösterilen muhalefet olduğunu vurguladı.
Kendisinin bu açıklamalara cevap vermediğini hatırlatan Erdoğan,
şöyle devam etti:
"Ülkemiz muhalefeti, bu ağır ithama tepkisini tüm şiddetiyle ortaya
koymak yerine konunun niye aylar sonra gündeme geldiği gibi bir
zırvanın arkasına sığınmayı tercih etmiştir. Çünkü bunların
kafasında askeri darbeden hukuk ve emniyet darbesine, siyasi
darbeden toplumsal kaosa ve teröre kadar her türlü faşist yol ve
yönteme yer vardır. Hayatlarının hiçbir döneminde umutlarını
millete bağlamamış, gözleri hep dışarıya dönük olan bu siyasi
anlayış Türkiye'nin en büyük ayıbı ve kayıbıdır. Seçimlerde
delikanlıca milletin karşısına çıkıp yarışmaya bile cesaret
edemiyorlar. Bunun yerine şeytana pabucunu ters giydirmeyi
hedefleyen binbir alavere dalavere ile siyaset mühendisliği oyunu
oynuyorlar. Türkiye ve Türk milleti için kalplerinde hiçbir hayali,
kafalarında hiçbir projesi olmayanların tek yapabildikleri onun
külahını buna, bunun külahını ona giydirmek suretiyle illüzyon
peşinde koşmaktır. Biz, 'harbi olun, hasbi olun, mert olun,
delikanlı olun, yenileneceksiniz, öyleyse şerefinizle yenilin',
bunu söylüyoruz. Onlar Amerika'dan Avrupa'ya, terör örgütlerinden
marjinal gruplara kadar gördükleri her melanete sarılıyorlar. Kin,
husumet ve bağnazlıkla kararan gönüller gözleri de kör ediyor. Hem
de öyle bir kör ediyor ki kimlerle yürüdüklerine, kimlerden destek
aldıklarına, kimlere hizmet ettiklerine dahi bakmıyorlar."
Erdoğan, Türkiye siyasetinin tek mottosunun "Tayyip Erdoğan gitsin
de nasıl giderse gitsin" haline dönüşmesinin yüreklerini acıttığına
işaret etti.
"Biz milletimizin desteğiyle sandıkla geldik, gideceksek de öyle
gideriz." diyen Erdoğan, bunun kararını, terör örgütlerinin,
marjinal sapkın grupların, ABD'nin, Avrupa'daki husumet odaklarının
veremeyeceğini, tek karar merciinin millet olduğunu vurguladı.
Milletin iradesi dışında yol ve yöntem arayanların Türkiye'ye tek
verebildiklerinin, vesayet, cunta, darbe, terör, kaos, fakirlik ve
huzursuzluk olduğunu belirten Erdoğan, AK Parti'nin bu çarkı milli
iradenin üstünlüğüyle kırdığı için 18 yıldır iktidarda bulunduğunu,
çareyi millette değil de dışarıda arayanlar için bundan daha büyük
örnek ve ibretin olmayacağını söyledi.
"Karşımızdaki zihniyetin çapsızlığını da hesaba katıyoruz"
Allah'ın izni ve milletin desteğiyle 2023'te de Türkiye'ye hizmet
etmeyi sürdüreceklerini bildiren Erdoğan, muhalefetin ısrarla
sarıldığı faşist kafayı değiştirmediğinde de 2028 seçimlerinde aynı
şeylerin konuşulacağını aktardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yeni nesillere 2053 ve 2071 vizyonlarını
emanet ediyoruz derken karşımızdaki zihniyetin çapsızlığını da
hesaba katıyoruz. Bu tarihlerin afaki, hayal değil, her geçen gün
yaklaşan menzil olduğunu da hatırlatmak istiyoruz."
değerlendirmesinde bulundu.
Dünyayla birlikte Türkiye'yi de etkisi altına Kovid-19'la
mücadelenin sürdüğünü anlatan Erdoğan, son dönemde bu konuda
olumsuz bir görünümle karşı karşıya kalındığına değindi. Erdoğan,
konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Düğün, cenaze, taziye ve tatil gibi toplu etkinlikler, virüsün
yayılma alanları haline dönüştü. Hele hele plajlar, buralar ayrı
bir felaket. Buralarda yayılma alanı çok çok fazla. Can kaybında
küçük de olsa bir artış yaşanıyor. Bundan dolayı üzüntülüyüz.
Milletimizden bir kez daha, 'TMM' diye ifade ettiğimiz, temizlik,
maske ve mesafe kurallarına sıkı şekilde riayet etmesini istiyoruz.
Bunlar rastgele ifade edilen, laf olsun diye tekrarlanan kurallar
değildir. Her bir kuralın gerisinde çok büyük tecrübe, emek, bedel
ve acı vardır."
Temizliğe dikkat etmeyen, maskesini takmayan, fiziki mesafeye
uymayan her kişinin kendisiyle birlikte temas ettiği herkes için
sonu ölüme kadar varan bir tehdit kaynağı haline dönüştüğünü
unutmamasını isteyen Erdoğan, bazılarının taşıyıcı oldukları için
hastalığın ağır etkilerini hissetmeyebileceğini vurguladı.
Bu kişilerin, virüs bulaştırdıkları insanların büyük acılar
çekmesine, hayatını kaybetmesine yol açtıklarını hiçbir zaman
akıllarından çıkarmaması gerektiğine dikkati çeken Erdoğan, kendi
ailesine, sevdiklerine veya hiç tanımadıklarına böylesine bir
kötülük yapmanın, akıl ve vicdan sahibi hiçkimsenin altına
giremeyeceği vebal olduğunu dile getirdi.
"Sigaralarınızı çöpe atın"
"Milletimden bir kez daha rica ediyorum, Türkiye şu illeti yenene
kadar lütfen kurallara uyalım, uymayanları ikaz edelim." ifadesini
kullanan Erdoğan, "Lütfen, şu sigaralarınızı artık çöpe atın.
Biliniz ki en büyük tehdit unsurlarından biri de o sigaradır. Kendi
kendinize adeta ölüm fermanını imzalıyorsunuz, o sigaranın
dumanıyla. Bunu da bir kenara koymanız lazım. Her türlü toplu
etkinliğe bu sürede ara verelim. Düğünlerimizi az sayıda katılımla
ve kısa sürede yapmanın bize hiçbir maliyeti olmaz." şeklinde
konuştu.
Erdoğan, bu süreçte sevdiklerinin düğünlerine gitmediğini,
kendilerini makamında ağırlayarak hediyelerini takdim ettiğini
belirtti.
"Taziyelerimizi telefonla bildirmek, Fatiha'mızı uzaktan okumak
aynı sonucu verir. Tatilimizi kısa tutmak ve izole şekilde yapmak
bizi aynı şekilde dinlendirir." diyen Erdoğan, şunları
kaydetti:
"Ülkemizin normalleşme adımlarını daha ileriye taşımak için bu
mücadeleyi başarıya ulaştırmak mecburiyetindeyiz. Hasta, yoğun
bakım ve vefat sayılarını belirli bir çizginin altına düşürmeden
hiçbirimiz rahata, huzura ve güvene kavuşamayız. Türkiye'nin,
üretimde, istihdamda, ihracatta hedeflerine ulaşabilmesinin yolu da
salgının seyrinin düşüşünden geçiyor. Libya'dan Suriye'ye, Doğu
Akdeniz'den Karadeniz'e kadar geniş bir alanda tarihi mücadele
yürüten bir ülke olarak gücümüze, dikkatimize, enerjimize sahada
ihtiyacımız var. Bu büyük potansiyeli salgına kurban vermeyelim.
Denizi geçtiğimiz bir yerde derede boğulmamak için hep birlikte çok
daha dikkatli, dirayetli, kararlı hareket edelim."